Evliya Çelebi’nin “esnaf-ı yazıcıyan” dediği
arzuhalciler, Osmanlı başkenti İstanbul’da, padişaha ya da sadrazama dilekçe
vermek isteyenleri dinleyip, kaleme alan kişilerdi. Arzuhalciler, arzuhalcibaşı
denetiminde bir esnaf örgütüydü. Bu mesleğe geçmek için özel bir sınavdan
geçerlerdi. Bu sınavda yazı kuralları, başvuru yöntemleri, hattürleri
sorulurdu. Ayrıca arzuhalcilerin, yazılan dilekçenin, sarayın hangi biriminde
işlem göreceğini bilmesi gerekirdi. Bazı dilekçelerin secili (iç kafiyeli)
yazılması, ifadelerin Arapça ve Farsça tamlamalarla yüklü olması gerektiğinden,
arzuhalcilerin pek çok terimi, deyimi ve cümle kalıplarını bilmesi zorunluydu.
Yine hoş nüvis (okunaklı yazan), dürüst, şer-i şerifi ve kanun-ı münifi bilen,
tecrübeli kimseler olmaları olmazsa olmazlardandı.
Tüm bu özellikleri ise yalnızca
Divan-ı Hümayun ve Babıali kalemlerinden emekli olan eski katipler
taşıdıklarından, bu meslek adeta onların tekelindeydi. Mesleğin iş alanı çok
geniş, kazancı da çok yüksekti. Çünkü halkın büyük çoğunluğu okuma-yazma
bilmediğinden mektup, pusula, mahzar, ıtıkname, senet, mukavele gibi belgelerin
yazımı da onlara düşerdi. Askerler, gurbetçiler, sevgililer de mektuplarını
onlara yazdırırlardı. Başvuran kimse, arzusunu öyle uzun uzun anlatmaz sadece
konuyu belirtirdi. Örneğin bir muhabbetname istenmişse arzuhalci elindeki inşa
defterinden örneğini bulur ve ezberden dikte ederdi.
İstanbul arzuhalcilerinin ayrı
dükkanları yoktu. Cami avlularında revaklar altında, arastalarda, han
kervansaray, kahvehane gibi yerlerde seyyar olarak çalışırlardı. Her
arzuhalcinin bir rahlesi ve hasırdan küçük bir iskemlesi olurdu. Tahleye
mürekkep hokkası, rıhdan, kamış kalemler, kağıt tomarları konur, müşterinin
oturması için de arkalıksız yer iskemlesi bulundurulurdu. Arzuhalciler,
değişmez bir şablona göre arzuhal yazmaktaydılar. İlkin arzuhal kağıdını
uzunlamasına ikiye katlayıp bir orta çizgi elde ettikten sonra bu çizginin
yukarısına “beduh” işareti koyar,
kağıdın üst yarısını, işlem görmesi için boş bırakırlardı. Kağıdın sağında da
genişçe yer bırakılır, her satır sol kenara iyice yaklaştırılırdı. Arzuhalin,
tek kağıtta ve kağıdın ön yüzünde başlayıp bitmesi, altta da bir miktar boşluk
kalması esastı. Arzuhaller hitap ve duayla başlar, sonra sırasıyla tarif-i
nefs, beyan-ı matlab, hatime ile biterdi. Arzuhalin sonuna “bende” (kul) sözcüğüyle birlikte kişinin adı yazılır, varsa mührü
basılır fakat tarih konmazdı.
Tanzimatla birlikte büyük
değişiklikler geçiren arzuhalciler, Cumhuriyetin ilanıyla da büyük bir kayba
uğradılar. Hükümet merkezinin Ankara olması ile İstanbul’daki yüzlerce
arzuhalci işsiz kaldı. Bir kısmı aşk mektubu, asker mektubu hatta büyü ve muska
yazarak para kazanma çabasına girdiler.” Hallerini kimseciklere arz
edemedikleri için de zamanla bir kısmı yok olup gitti. Günümüzde de
arzuhalciler yok olmak durumuna gelen ve ileride “kaybolan meslekler” adıyla
anılması çok muhtemel bir meslektir.
Neredeyse tüm şehirlerimizde,
adliye binaları yakınlarında arzuhalcilik mesleğinin sürdürüldüğünü
görebiliriz. Kütahya’da da arzuhalcilik mesleği, günümüzde sürdürülmektedir. Bu
mesleği icra eden kişilerle sohbet etme imkanı bulduk ve meslek hakkında
bilgiler aldık; mesleki zorluklar hakkında da istişarelerde bulunduk. Yaptığımız
görüşmelerde elde ettiğimiz bilgilere göre:
Kütahya’da arzuhalcilerin sayısı
oldukça az olmakla birlikte, ihtiyacı karşılayacak düzeydedir. Tabi ihtiyaç
denilince akla çok çeşitli konular geliyor. Osmanlı döneminde veya
Cumhuriyet’in ilk yıllarında arzuhalcilere duyulan ihtiyaç, genel anlamda
halkın okuma-yazma bilmemesinden ileri gelmekteydi. Zamanla bu durumda ilerleme
kaydedilmesine, hatta ülkede okuma-yazma bilmeme oranının en alt düzeye
indirilmiş olmasına rağmen arzuhalcilere ihtiyaç günümüzde de devam etmektedir.
Günümüzde arzuhalcilere ihtiyaç
duymanın sebebi eğitim seviyesi olmaktan çıkmış; ekonomik sebepler, kişilerin
adli veya hukuki daha fazla kurumla ve şahısla bağlantılarından kaynaklanan
sorunlar ve belki de en önemlisi insanların kısıtlı zamanlarının bulunması
olmuştur. Arzuhalcilerin işinin zorluklarını değerlendirdiğimizde elbette kolay
bir iş olmadığı anlaşılmaktadır; öyle ki, kişiler her ne sorunu olursa olsun
arzuhalciye geldiklerinde anında hizmet beklemektedirler. Özellikle kırsal
kesimden Adliye, Belediye, Valilik ve Sosyal Güvenlik Kurumu ile ilgili bir
sorununu çözmek amacıyla günübirlik Kütahya merkeze gelen insanlar, işlerini
aynı gün içerisinde ve ivedilikle halletmek istemektedirler. Bu sebeple,
işlerini en kısa sürede ve en makul ücretle halledebilecekleri kişiler olarak
arzuhalcileri görmektedirler.
Arzuhalcilerin özellikle bu
sıralar tercih edilmesinin en büyük nedeni, kuşkusuz avukat ücretlerine yeni
yılla beraber gelen zamlardır. Öyle ki, bu rakam 1800 TL olarak en yüksek
seviyesine ulaşmıştır. İşin esasında bu durumdan, yani arzuhalcilerin
varlığından, en çok şikayet edenler de avukatlar olmaktadır. Kütahya merkezde
azımsanmayacak sayıda, 200 civarında avukat, mesleğini icra etmektedir. Hatta
avukatlar bu tepkilerini zaman zaman bireysel olarak, zaman zaman da Baro
çatısı altında açığa çıkarmaktadırlar.
Tüm bu çatışmaların esas
nedenini, Kütahya halkının ekonomik anlamda alım gücünün zayıf olması
oluşturmaktadır. Kütahya insanı, Adliye, Belediye, Maliye, Valilik, Sosyal
Güvenlik Kurumu gibi pek çok kurumla ilgili bir sıkıntısını kendisi açısından
en uygun maliyeti hesaplayarak arzuhalcileri tercih etmektedir. Tabi insanlar
pek çok alanda olduğu gibi, bu tür konularda da işlerini kendi başlarına
halletmek istemektedirler. Fakat bazı durumlarda, yazılan yanlış veya eksik
dilekçeler, vatandaşa daha büyük bir külfet olarak yansımakta ve ayrıca zaman
ve hak kaybına da neden olabilmektedir.
Arzuhalcilerin de kendilerine has
bir giderleri ve meslekten beklentileri elbette var. Yaptığımız görüşmelerde
mesleklerinin zorluklarından ve iş stresinden kaynaklanan sorunlar meslekten
beklentilerinin önüne geçmiş durumda. Arzuhalcileri kaybolan mesleklerden biri
olarak ele almamızın ana nedeni, günümüzde bir şekilde faaliyet gösteriyor
olmalarına rağmen, belki bir nesil sonra durumlarının kritik olmasıdır.
Günümüzde mevcut arzuhalciler yanlarında birisini çalıştıracak potansiyele ve
şartlara sahip olmadıkları gibi, bu mesleği sürdürmek hedefinde olan kişilerin
varlığı da söz konusu değil. Dolayısıyla arzuhalcilik mesleği nesilden nesile
aktarılma olgusunu yitirmek sorunuyla karşı karşıya.
Kaynak: KÜTSO Dergisi, Yıl:2006, Sayı:2, sayfa.24.
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız Oturum aç